Ruh sağlığımız yerinde mi? Nasıl sağlıklı düşünebiliriz? Dünyaya hangi pencereden bakıyoruz?” Neden düşünmeyi sevmiyoruz? Neden düşünmeden araştırmadan insanları linç ediyoruz? Linç etme kültürü kalıtımsal bir şey mi? Bunun ruh sağlığımız ile ilgisi var mı?
“Aman be hocam biz şimdi fiziksel sağlığımıza bakıyoruz hayatta kalalım da ruh sağlığımıza da düşünürüz.” Diyebilirsiniz. Şu Korona laneti yüzünden hiçbir şey düşünemez olduk. Haklısınız.
Salgın hastalık sırasında çıkan psikolojik tepkiler -aşırı korkularımız ya da kayıtsızlığımız gibi –şiddetli ve kalıcı ruhsal sorunlara yol açıyor ve ileriki günlerde bu hızla artacak gibi. Biz kadınlar eskiden bir araya gelir iki lafın belini kırardık. “Allahım günah yazma “ diye bir başlar tanıdığımız tanımadığımız kim var ise dedikodu trenine bindirir, indirirdik. Bu kadınlara iyi gelir rehabilite eder, sıkıntılarını giderirdi. Bu eylem yeni bir şey değil ta ezelden beri Lilihtden, Havvadan beri süregelen bir eylem.
Ya erkekler, onlar da kahvehanelere gidip “Bana bir bardak demli çay ver usta” demeden masaya gelen çayın rahatlığını yaşarlar, siyasi hayatımızı masaya yatırırlar, ülkeyi her defasında yeniden kurtarırlar, son zamlardan, geçim sıkıntısından, işsizlikten başlayıp iyiye, kötüye, güzele, çirkine küfür ede ede akşamı ederlerdi. Dedikodu denilen şeyi sadece kadınlar yapmıyor tabi. Kahvehaneler de kapandı beyler şimdi evlerde can sıkıntısından her şeye karışarak, eşleriyle kavga ederek , “Ya sabır ya sabır …” çekerek salgının bitmesini bekliyorlar.
Son zamanlarda şiddet olaylarında artış katlanarak gidiyor. İstatistikler ve haberler de bunu doğruluyor. Zaten kadına, çocuğa, hayvanlara şiddette ön sıralardaydık, toplum olarak iyice zıvanadan çıktık. Her gün öldürme, yaralama, gasp vb. haberlerle iyice çöküyoruz. Kadına şiddet olayları bu dönemde daha da artmış gibi görünüyor. Kadınlar olarak dayanışma içinde olmak zorundayız. Elbette şiddet olaylarının psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve özellikle siyasi sebepleri var. Toplum olarak bu kara tabloyu yok etmemiz gerekiyor.
5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ve aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürkün çağdaş, demokratik ve laik bir Türk toplumu için Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verildiği gündür. Bir Türk kadını olarak, Türk vatandaşı olarak Atatürke hep teşekkür ederim. Onun Türk kadınları için “Ey Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın .” sözünü öğrencilerime açıklarım. Özellikle kız öğrencilerime, kadın haklarının önemini, okumanın, eğitimin önemini, düşünmenin, üretmenin önemini anlatırım.
Dediğim gibi bugünlerde ruh halimiz hiç iyi değil. Kötü günler geçecek elbet her gecenin bir sabahı vardır. Lakin bizim maske, mesafe, hijyen kurallarına uymamız gerekiyor. Maske takma biçimimiz bizlerin nasıl insanlar olduğumuzun bir göstergesi. İnşallah aşıyı bekliyoruz. Sağlığımızı koruyacaksa, Korona belasına iyi gelecekse Çin aşısı Alman aşısı fark etmiyor. Kaçınılmaz bir durum aşı olacağız. Haydi hayırlısı.