“Öykücü geldi hanımmm . Öykücü geldi hanımmmm!”
“Öyküler alırım öyküler satarım. Öykücü geldi hanıııımmm…”
Adam kırk beş elli yaşlarında saçları yer yer beyazlamış zayıf uzun yapılıydı. Bu ince vücut üzerinde kocaman bir kafa pörtlek gözler uzunca bir burnu vardı. Ağır ağır yürüyor davudi ses tonuyla ha bire bağırıyordu.
“Öykücü geldi hanııııımmmmm.”
Dokuz katlı binanın önünde bir kadın belirdi. Kadın otuzlu yaşlarında olmalıydı. Kısa kumral saçlı, orta boylu, oldukça güzel, sıradan olmayan bir kadındı.
“Heyyy Öykücü! Hele gel bu tarafa.”
Adam biraz şaşkın, biraz ürkek yavaş yavaş yaklaştı kadına. Kadının elleri bomboştu. Dokuz katlı binanın önünde küçücük bir park vardı. Ortada bir çardak içinde kare bir masa iki tane bank göze çarpıyordu. Çardağın etrafını sarmaşıklar sarmıştı. Sonbaharın tatlı esintisi insanın yüzünü yalayıp geçiyordu. Kadın banklardan birine oturdu adamda karşısına oturdu. Adam eski yıpranmış çuvalını masanın üzerine koydu. Çuval epeyce şişkin görünüyordu. Kadının gözleri çuvaldaydı. Kadın bir süre sustu sonra çuvala bakarak anlatmaya başladı.
“ Hayatımın en güzel yıllarıydı. Gençtim güzeldim her genç kız on sekiz yaşında nasılsa ben de öyle işte. İnsan doğduğu büyüdüğü yerden ayrılmak ister ayrıldığı zaman aslında korkar. O korkuyla beraber bir aptal cesareti vardır üzerinde, yeni bir yer, yeni insanlar, yeni bir hayat peşinde, hayatının kırılma noktalarından birini yaşar.
Ben de öyle işte heyecanla gittim buralardan. Meslek sahibi olmak için okumam gerekiyordu. Babam ayırt etmezdi hatta biz kızların daha çok okumasını ister okumak isteyeni ne yapar eder okuturdu. Kardeşlerimden sonra sıra bendeydi. Elimde bir bavulla ayrıldım sevdiklerimden. Bir sene sonra âşık oldum.”
Kadın bunları söyler söylemez bir gözü kayboldu, adam kadına bakıyor bir gözünü göremiyordu. Korkuyla karışık yüzüne baktı kadının. Kadın anlatmaya devam ediyordu.
“Sen de bilirsin aşkı, âşık olmuşsundur mutlaka. İçinde kelebekler uçuşur, onu görünce kalbin yerinden fırlayacak gibi olur, aşk rüzgârının dalgasına kapılır gidersin. Aslında çok tanıyamamıştım onu, küçük yaşlarda insanın gözü kara oluyor. ”
Kadın bir anlık sessizlikten sonra başını çuvaldan kaldırdı. Gökyüzüne baktı tek gözüyle. Kuş cıvıltıları geçti üzerlerinden. Kar kiraz kuşları mıydı o gökyüzünde uçuşanlar.
“Göç ediyor olmalılar, gidecek yerleri var belli ki,” dedi. Sonra gözünü çuvala çevirdi yeniden.
Adam huzursuzca yerinde kıpraştı “Bir aşk hikâyesi işte bu da diğerleri gibi galiba, Leyla ile Mecnun olacak değil ya .” diye düşündü bir an.
Bütün bunları aklından geçirdiği için utandı adam, gözlerini yerden kaldırıp kadına baktı. Kadın ise çuvala çivilenmiş kalmış gibiydi. Başını kaldırdı ve adama seslendi.
“ Sonra ne mi oldu? Bir çocuğum oldu. Kara kuru bir oğlan. Evimize bir ay gibi doğdu. Mutluluğumuzu sevincimizi ikiye katlayacak diye düşündüm.
Bir süre sonra işleri yolunda gitmeyince alkole başladı. Her gün içiyordu. Daha sonraki günlerde içip içip bana eziyet etti. Yemek tuzlu olmuş bahane, neden eve geç kaldım bahane, eteğim kısaymış bahane, her şeyi bahane edip dövüyordu. ”
Kadın bunları söylerken dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi fakat bir iki saniye sonra kadının diğer gözü de kayboldu. Yüzü, burun, ağız ve kulaktan ibaretti. Anlatmaya devam etti.
“Daha önce evden aldığı uzaklaştırmalar da değiştirmedi onu. Her defasında pişman olduğunu söylüyor bir süre sonra yine aynı eziyetlerine devam ediyordu. Ayrılmak istedim ailem bu durumu kabullendi, boşanmak için müracaat ettim. Oğlumla beraber ayrıldım evden.”
Derin bir sessizlik oldu bir süre. Sonra kadının kolları kayboldu aniden. Sesi çatallaşmıştı ağlamaklı ses tonuyla devam etti.
“ Beni sokakta, çarşıda, pazarda her gittiğim yerde rahat bırakmadı. Barışmak istediğini, ona bir şans daha vermemi istedi. Yine bir gün çarşıdan eve dönerken yolumu kesti. Kendinde değil gibiydi, gözleri kan çanağı içinde sert sert, yüzüme baktı. Artık bu işin bittiğini, beni rahatsız etmemesi gerektiğini söyledim.”
Adam yerinde kımıldadı bir an. “ Hikâye ilginçleşiyor,” dedi içinden. Bu arada kadının bacakları yok oldu. Sadece gövdesi, ağzı, burnu, kulakları görünüyordu, anlatmaya devam etti.
“Ben öyle der demez sağ cebinden bıçağı çıkardı. En son duyduğum “ Benden günah gitti.”cümlesiydi. Bir, ik, üç, dört... O an dehşeti yaşadım, hayatım gözlerimin önünden geçti, oğlum geldi aklıma, bağırırıyor ama çığlıklarımı duyamıyordum. Çığlıklarımı kimse duymuyordu. “
Adam şaşırdı bu sefer. Gözlerini fal taşı gibi açtı. Kadına baktı meraklı gözlerle. Kadının sesi yok gibiydi . Yılların yorgunluğu, yaralarının sızısı, hayatın yükü, sesine yansıyordu.
“Sonra ,”dedi adam.”Sonra ne oldu?”
“Sonra, gözlerimi hastanede açtım. Tam on dokuz yerimden bıçaklanmıştım. On dokuz yaram var benim. Kendime gelmem uzun sürdü. Yaralarım hiç iyileşmeyecek biliyorum.”
Adam gözlerini yerden kaldırıp kadına baktı. Sonra ne oldu, kocan kaç yıl ceza aldı, demeye dili varmadı adamın. Kadın yine devam etti usul usul.
“Kaç yıl ceza aldı biliyor musun?” dedi kadın.
Adam utancından kadının yüzüne bakamıyordu.
“On bir yıl ceza verdi hâkim. On dokuz bıçak darbesine on bir yıl. On dokuz yıl verse ne değişecek, ceza evinden selam yolluyor, çıkınca yarım kalan işini bitirecekmiş. Yirminci bıçak darbesine hazır olmalıymışım, öyle mesaj gönderiyor bana.”
Kadın bunları söyledikten sonra kulakları, burnu kayboldu, gövdesi yok oldu birden. Sadece ağzı kaldı ve ağzı torbanın açık olan yerinden içeriye girdi.
Adam usulca kalktı yerinden torbasının ağzını kıvırdı üç kere. Sırtına aldı torbasını fakat ne kadar ağırlaşmıştı. Çardağın içinden dışarıya çıktı geldiği tarafa yeniden yürümeye başladı. Yürürken bağırıyordu.
“Eskici geldi hanııımmmm. Eskici geldi.”
“Eskiler alırım eskiler satarım. Eskiciiii geldi hanıııımmmm.”