“Kokmuş ete tuz kar etmez
Anlamayana söz kar etmez”
Ne güzel bir atasözü değil mi? Kadına şiddet konusunda hep aynı yerde sayıyoruz. Anlatamıyoruz. Siyasal, kültürel, dinsel, töresel anlayışların yanında son yıllarda ekonomik sıkıntılarda çoğu kadının yaşamının pamuk ipliğine bağlı olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor.
Ne kadar özgür olursak olalım, toplum yıkılmayan kalıplarıyla kadınları bir çember içinde tutmaya devam ediyor. Kadın ne yaparsa yapsın bu sondan kurtulamıyor. Her gün bir cinayet haberi okuyoruz. Aşkın bittiği yerde şiddet başlar, diyorlar. Bittiyse sürdürmenin ne anlamı var? Herkes kendi yoluna gidebilmeli. Bu olgunluğa bütün toplum olarak ne zaman ulaşacağız?
Şiddet beceriksiz, aciz olanların korkak olanların, son kalesidir. Kale kelimesi bu cümleye yakışmadı. Son inidir demek lazım şiddet uygulayanlara. Şiddet bir suçtur ve suçun cezası ağır olmalıdır. Cezalar yerinde olmadığı sürece kadına şiddet devam edecek gibi görünüyor.
Hiç kimse kötü olanı hak etmez. Her insan değerlidir. Kadın erkek fark etmez. Erillikten kurtulamadığımız sürece toplum olarak mutlu olamayacağız.
Az da olsa, haberlerde, sosyal medyada görüyoruz yetmiş, seksen yaşına gelmiş çiftler hala sevgi ile birbirlerine bakıyorlar. Birbirlerini incitmemişler. Elli yıl evli kalabilmişler. Nedir onları bu kadar yıl mutlu eden. Sevgi, saygı, birbirinin sözlerini alttan alma, bazen bir şeyleri görmeme, aç gözlü olmama vs. vs.
Aile olabilmek aile kalabilmek önemli. Çağın getirileri kapitalizm, arsızlık, dijital dünya ve daha pek çok etken aile yapımızı etkiliyor insan bedenini ve ruhunu eritiyor. Kadın ve erkek tür olarak her zaman yan yana olacak. Bu birliktelikte kadın eziliyor, acı çekiyorsa öldürülüyorsa hep ezilen kadın oluyorsa yanlış giden bir şeyler vardır ve devlet vatandaşını korumak zorundadır. Bunun için yasalar kadını korumak zorundadır. İstanbul Sözleşmesini bu yüzden önemli buluyorum. Ve her zaman Mustafa Kemal Atatürke Türk kadınına güvendiği için ve değer verdiği için teşekkür ediyorum.