Sosyal medya,-facebook, twitter, instagram vb. gibi - hayatımızın içinde hatta başköşede hani “Başköşeye kurulmak “diye bir deyim vardır tam orada oturmaktalar. Artık su gibi, ekmek gibi vazgeçemiyoruz onlardan. Ben bazı paylaşımlardan sonra insanların yazdıkları yorumları okumayı çok severim. Bu yorumlar bazen hüzünlendirir, bazen kahkahalarla güldürür bizi. Bu yapılan yorumlar Türk insanının ne kadar zeki olduğunu gösterir.
Geçtiğimiz hafta öğretmenler günü buruk bir şekilde kutlandı. Malum uzaktan eğitim yapılıyor. Okul bahçeleri boş, çocuk sesleri, kuş cıvıltıları, neşe, kahkaha, yok.
Öğretmenler gününde öğretmenlerin sorunları, eğitimin çıkmazları gibi konularla ilgili hak, hukuk, mücadele konusunda örnek olan değerli bir insanın bir paylaşımı vardı. Doğal olarak öğretmenler günü olduğu için öğretmenlerden, sorunlarından bahsediyordu. Yorumlara baktım sonra.
“Senin derdin dert midir benim derdim yanında
Kimselerde gördün mü böyle dert hayatında “
Demiş ya şair öyle valla herkes dertli bu aralar.
Bir tanesi yazmış hep öğretmenlerin derdini anlatıyorsunuz onlardan başka memur yok mu bu ülkede. Bir başkası, bu itfaiyeciydi.
“Bizi masa başı memur statüsünde görüyorlar, can kurtarıyoruz, alevlere, dumanlara maruz kalıyoruz, milletin kaçtığı yere koştur koştur giriyoruz. Ama itfaiyecilik meslek olarak kabul edilmiyor, bizim hakkımız verilmiyor, ayrıca İtfaiyecilik haftası 25 Eylül yine kimsenin umurunda değildik.” diyor. Haklı adamcağız ne diyebiliriz ki gerçekten hayatlarını koyuyorlar ortaya.
Başka başka yazanlar da vardı. Herkes doğal olarak sıkıntılarını dile getiriyor çözüm bulunmasını bekliyor daha iyi şartlar istiyordu kendi meslek grubu için. Sonunda paylaşım sahibi “Bugün öğretmenler günü” diye bitirdi.
Her meslek grubunun kendi içinde sorunları var. Son zamanlarda ne yaparsak yapalım haklarını ödeyemeyeceğimiz sağlıkçılarla ilgili alınan iyileştirme kararları umut verici. Allah onlara güç kuvvet versin.
Bu korona denilen küresel salgın insanları aşından, ekmeğinden etti, kapanan iş yerleri, sıkıntıya düşen esnaflar, pahalılık, ülkemizde üretimin azlığı, dışa bağımlılık, belimizi büken şartlar daha sıralanabilecek o kadar çok şey var ki…
Her şeye rağmen umudumuzu kaybetmiyoruz, hiçbir zaman da kaybetmedik. Biz Çanakkalede Kurtuluş Savaşında süpürge tohumunu ekmek niyetine yiyenlerin torunlarıyız. Yeter ki geleceğe ümitle bakalım. Düşünelim, çalışalım, üretelim. Yeşili, doğayı, yaylaları, denizi, havayı heba etmeyelim. Gelecek nesillere güzel bir ülke bırakmak istiyorsak vatanımıza, toprağımıza, havamıza, suyumuza sahip çıkalım.