TANJU ÖZCAN'A 18'İNCİ MEKTUP

TANJU ÖZCAN'A 18'İNCİ MEKTUP

Sevgili Başkanım;

Mektubuma başlamadan önce seni;

En devrimci, en İslamcı

En milliyetçi, en demokrat,

En Kemalist, en ümmetçi,

En popülist, en hümanist,

En şovmen, en safi,

Dünkü açılıştan sonra en gariban duygularımla selamlıyorum...

Ne yalan söyleyeyim, İsviçre çakısı gibi adamsın. 

Veya Asiye Halanın deyimiyle;

Benim ki, düğünde halay başı, cenazede gözyaşı...

***

Sevgili Başkanım;

Seni görünce üniversiteden Sivaslı Sami geliyor aklıma.

Bizim Sami’nin bilmediği şey yoktu!

Musluk bozulur, Sami; ‘ben memlekette tesisatçıda çalıştım’ der, atılırdı. 

Contayla kurtaracağımız işi musluk değiştirmek zorunda kalırdık. 

Elektrik sigortası atar, bizim Sami; ‘ben memlekette elektrikçide çalıştım’ der atılırdı. 

Tüm binanın panosunu değiştirmek zorunda kalırdık. 

Bizim Sami böyle bir uşak, gariban Anadolu çocuğu, ailesi çiftçi...

Bi yeşil donu vardı, akşam yıkar asar, sabaha kadar kurutur giyerdi. 

Neyse; Sami’nin öyküsünü yazdım, bir gün paylaşırım. 

Bugün anlatmak istediğim anı farkı;

Bir gün Sami’yle arkadaşımızın düğününe gittik.

Damadın bir yanında ben bir yanında Sami, gelini almaya çıktık eve.

Damat gelini aldı çıkacağız, odada bir kenarda oturan yaşlı bir nine atıldı. 

‘Dua olmadan çıkılmaz, birisi dua okusun’ dedi. 

Yanımızda hoca yok, tüm gözler bana döndü. 

Ellerimi açtım tam başlayacaktım ki;

Bizim Sami atıldı; 

‘Ben memlekette Kur-an Kursu’na gittim, ben okurum’ demez mi?

Dur demeye fırsat vermeden,

Besmele çekip başladı;

Bizim Sami, dedesinin öğrettiği tek bildiği dua olan yemek duasını okuyor,

Odadakiler huşu içinde ‘amin’ diyor.

Bir yandan gülmemek için kendimi zor tutuyorum, diğer yandan biri anlayacak endişesiyle sırtım terliyor. 

Saniyeler saat oldu, zaman geçmiyor. 

Sonunda  ‘el fatiha’yı duyunca rahat bi nefes alıyorum. 

Gelini alıp çıkıyoruz. 

Sami’yi bir kenara çekip kızacaktım ki,

Benden önce davranıyor. 

‘Hiç boşuna kızma, herkes huşu içinde amin dedi. Bi sen demedin. Sorun sende’ demez mi?

Düşündüm; haklıydı!

Şimdi sana da birkaç şey yazacağım ama ‘herkes huşu içinde, sorun sende’ demenden korkuyorum. 

***

Sevgili Başkanım;

Öyle bir zamana geldik ki,

Kim neye inanmak istiyorsa ona inanıyor.

Nasıl görmek istiyorsa öyle görüyor.

İşine gelen duaya amin diyor. 

Adaleti değil, adaletsizlikten payını istiyor.

Şöyle 5 yıl öncesine gidiyorum.

Alaaddin Yılmaz döneminde neyi eleştirdiysen aynısını yapıyorsun.

Sonu nasıl olur, yaşayıp göreceğiz.

Ama

Aladağlarda ki,  o mor menekşeye sözümüz var.

Aynı yerimizde, aynı inançla, aynı azimle mücadelemize devam edeceğiz. 

***

Sevgili Başkanım,

Sosyal medyada anılardan 5 yıl önce gazeteyi ziyaret ettiğin fotoğraf geldi karşıma.

Ben sana Atilla İlhan’ın ‘Hangi Atatürk’ kitabıyla Mevlana’nın sözlerinin bulunduğu bir tablo hediye etmişim.

Belli ki okumamışsın.

Sende bana Türk bayraklı bir tablo ile İsmail’in Kuran-ı Kerim sandığı Mevlevi’nin orijinal Farsçasını hediye etmişsin.

Ben Türk bayrağını karşıma asıp (ki hala orada, her gün bakıyorum) Mevlevi’yi de okudum.

Velhasıl Başkanım, şu mübarek Cuma gününde sana yine Mevlana’nın bir şiiriyle veda edeyim diyorum;

Yüzde ısrar etme doksan da olur,

İnsan dediğinde noksan da olur, 

Sakın büyüklenme, elde neler var.

Bir ben varım deme, yoksan da olur...

Yorum yazın

UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.

Mehmet DEMİRCİ yazıları

5OCA2024