Sen Anadolu'yu gördün mü gardaş?
Tozlu yollarına vuruldun mu hiç?
Sen torbanda kuru ekmek, yavan aş,
Gurbetten gurbete sürüldün mü hiç?
Uyandın mı şöyle ezandan erken?
Seher rüzgârında mahmurluk varken,
Sen taşlı tarlada ekin biçerken ,
Tırpana şevk ile sarıldın mı hiç? (Kenan ÇARBOĞA)
İnsan yetiştirmek meziyettir. Milli bir görevdir. Yetişmiş kalifiye elemanların, birilerine el atması, yol açması, güven kazandırması ise başlı başına bir katma değer yaratma ifadesidir. Bu yurdun çocukları, mensubiyet şuuru içinde, mesuliyet bilinciyle davranmalı; uzak hedeflere yönelik çalışmalar ile insanlara ufuk açmalıdır. Uzak hedeflere yönelmeyen gönüller, lüzumsuz dedikodu çukurunda boğulup kalırlar.
Başarılı devletleri inceleyin. Dikkatinizi iki husus çekecektir. İlki, bilime önem vermiş olmaları, diğeri sivil toplum kuruluşlarının gelişmiş olmaları. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınmanın ön şartlarından birisi insana yapılan yatırımdır. Bilim camiasının kabul ettiği kavramla konuşursak, ‘beşeri yatırım’ şeklinde söylenmesinde hiçbir mahsur yoktur. Bundan önceki ‘Parmak İzi’ başlıklı yazımızda; Mevcut yetenekleri, çoklu bir ortamla buluşturanlar için öğrenme heyecan verici, sürükleyici ve çekicidir. Öğrenmedeki asıl maksat; insanın kendini ve yeteneklerini tanıması, algılama özelliklerini öğrenmesi, öğrenme sitillerini bilmesi, bilgiyi neden, nereden, nasıl ve ne için alabileceğini bilmesi, duyularının antenlerini ileriye doğru açmasıdır. Yani meraklarını sınırlamadan, duvarlar örmeden, engeller çıkarmadan uzun ve heyecan dolu yolculuklara çıkmasıdır. Şeklinde belirtmiştik. Gerçekten de yetenekler yıldızlar gibidir. Karanlık gecede umut ışığınız onlardır. Zor günlerde yol açanlar, problemlere çözüm üretenler, herkesin ‘pes’ ettiği zamanlarda ortaya yüksek irade koyanlarda onlardır. Öyle zamanlar vardır ki, milyonların sustuğu, yığınlarca insanın donup kaldığı dönemlerde susmayan, yılmayan ve yorulmayanlar da onlardır. Milletin kara günlerinde, umutsuz, bitkin ve yorgun zamanlarında yeniden dirilenlerdir. Talihin ve tarihin gülmediği, bedenlerini yorgun düşürdüğü zamanlarda bile, zihni melekelerini öne çıkaran ve irade ortaya koyan insanlardır. İnsandır, yorgunluğa düşerler ama asla yılgınlığa düşmezler; yorulan ama asla oturmayan, kapanan kapıları açan, örülen duvarları yıkan çelik iradeli Türk çocuklarıdır. Onlar, bu toprakları aziz bilen ve vatan sevmenin mührünü bahtına vurmuş insanlardır. Onlar olmasa güneş bile solgun doğardı.
Bu ülkede yıldızları yalnız bırakmayalım. Kalkınma ve büyüme onların yaratacağı katma değerlerle gerçekleşecektir. Almanya İkinci Dünya harbinden sonra çok kısa sürede yakılan, yıkılan memleketi imar ederek mamur hale getirdi. Bu hamle karşısında herkes şaşkınlıkla bu işin ‘sır’ını aramaya başladı. Bazıları bu duruma ‘Erhart Mucizesi’ dediler. Gerçekte ise, yaralı Almanya’nın elinde, eğitilmiş işgücü yani yıldızları vardı. Kalkınma hamlesini yapan bu işgücüydü. Şimdi bu milletin bahtını güldürecek elit kuşakları harcamadan yeni yolculuklara çıkmak zorundayız. Ne yapalım? Yar tutkusu ile sevdiğimiz vatanda, mahzunuz ama asla umutsuz değiliz. Tarih TÜRK’ü yazdı ancak TÜRK tarihini yazamadı. İnşallah bu kutlu nesil onu da başaracaktır.