Mekanik,
Elektronik
Siber…
Barış güzel bir kavram. Kulağa da, yüreğe de hoş geliyor. Nede olsa korku kültürü içinde yetişen insanlara, ferahlama ve nefes alma vakti yaratıyor. Kendisi ile barışık olmayan insanların, dünya ya barış ve kardeşlik getirmesi nasıl mümkün olabilir? Bu soruyu düşünmek lazım.
Günümüzde hemen herkes barış ve kardeşlikten bahsederken, hiç durmadan savaşa hazırlanmayı da ihmal etmemektedir. “Cermi küçük ama cürmü büyük” İsrail devleti terörist yüzünü göstermiş, dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan Yahudi gençlere çağrıda bulunarak, sanal savaş ya da siber savaş için tim oluşturacağını açıklamıştır. Terörist İsrail, Yahudi cemaatlerinden genç “bilgisayar dâhilerini” saflarına katılmaları için davet ediyor. Bu iş için oluşturulmuş devasa bütçe ile de ekonomik destek sağlıyor. Tahsis edilen miktar neredeyse bazı ülkelerin bütçeleri kadar; 515 milyon dolar…
Şu ana kadar siber alana bir yatırım yapma ya da AR-GE birimi oluşturamayan Müslüman ülkeler, hâlâ Türk eserlerini yıkıp, yerine yukarı yukarı giden çok katlı binaları dikme ile meşguller. Petro dolarlarla oynayan Müslüman yöneticiler, Terörist İsrail'in siber alana yaptığı yatırıma hiç mi dikkat etmezler? Gelişen bu yeni durum karşısında kılını kıpırdatmayan Müslüman ülkelerin zengin ve saygın (!) iş adamları, bu gelişmeleri gözleri kapalı seyretmeleri ve karşı atağa geçmemeleri, ihanetin altın derecesidir.
Yirmi birinci yüzyıl, bilim çağıdır. Bilgi güçtür, bilgi silahtır. Bilgi ekonomisi çağın gerçeğidir. Yapılandan daha üstünü elde edilmediği müddetçe, bilgi saklanmaktadır. Yirmi birinci yy. gerçeği olarak bizim karşımızda durmaktadır. Eğitim kurumları bu gerçeğin dışında kalamaz. Bilim çağının güç kaynaklarına sahip olmak, eğitim kurumlarının öncelikli sorunudur.
Dünya da hiçbir ülke gösterilemez ki, kalkınmaları eğitimin dışında şekillenmiş olsun. Eğitilmiş insan gücü ülkelerin en büyük kuvvet kaynaklarıdır. Eğer bir ülke, ileri düzeyde bir yapıya sahipse, mutlaka temelinde eğitilmiş insan gücünün yarattığı katma değer bulunmaktadır. İleri ülkelerin eğitim düzeyleri de mutlaka yüksek seviyede bir barem oluşturmaktadır. Eğitimin önemini daha önce keşfeden ülkeler diğerlerine göre çok daha fazla ileri gitmişlerdir. Eğitimin sadece davranış değiştirme işi olmadığını anlamışlar ve kalkınmada, gelir elde etmede önemli bir kaynak olarak değerlendirmişler ve halen de ciddi ölçüde yararlanmaktadırlar. Geliştirdikleri kurumları dünya çapında tanıtmışlar ve böylece her ülkeden öğrenci yetiştirmekte ve karşılığında zengin olmaktadırlar. Eğitilmiş insan gücü; milli mukavemeti yüksek, mensubiyet heyecanı içerisinde, mesul olma duygusu ile yetiştirilmiş ise her durumda ülkesi ve toplumunu kalkındırıp, geliştirebilmektedir.
Eğitimli insan gücünün yakın tarih içinde mevcut örnekleri bulunmaktadır. 1939-1945 yılları arasında II. Dünya savaşı sonrasında Alman Toplumu ile Japonya yakın tarihimiz içinde bunun en iyi örneklerindendir. Yükselme Devri Osmanlı Toplumu, dünyanın en gelişmiş devleti idi. “Turkish Ottoman Empire”, kendisine saygı duyulan, politikaları Avrupa, Asya ve Afrika’da geçerli olan bir devletti. Ülkemizde gözü olanların rakip olarak gördükleri devletimiz için kurdukları tertip, içimizdeki ihtiras sahiplerinin istekleri bizi durağan hale getirdi. Bu durağanlık entropide yarattı. Bu entrikaların içinde rol oynayan dönme ve devşirme zihniyetinin payının inkâr edilemez bir yanı vardı. Öyle ki, Türk Milleti’nin kendi bağrından çıkmış öz çocuklarının, ilim ve irfan yönünde ötelenmesi, önemli bilim çalışmalarının dışına itilmesi, bu durağan sürece uzun bir boyut katmıştır. Anadolu da bir söz vardır. “El elin eşeğini türkü çağırarak arar.” Bizim kayıplarımız yüzümüze, ‘üzüldüm’ diyerek, arkadan el çırpıp sevinenlerin yüzünden uzun bir süre bulunup yerine konulamadı. Avrupa da gelişen çağcıl girişimlerin, yani rönesans ve reformun değerini takdir edemedi. Daha açık bir ifadeyle önce buna ihtiyaç duyulmadı.
Savaş insanlık zulmüdür. Ama kaçınılmaz gerçek olarak her devirde insanlıkla oynamaktadır. Birinci Dünya Savaşı Kimyacıların, İkinci Dünya Savaşı fizikçilerin, Üçüncü Dünya Savaşı ise Elektronikçilerin savaşı olacaktır. Bu savaş başlamıştır.
Bizim milletimiz birçok zorlukla karşı karşıya kalmıştır. Yirmi birinci yüzyılda ki zorluklar daha da büyüktür. Dünya jeopolitiğini iyi okumak gereklidir. Bu okumayı yapacak ve bunu izah edebilme kabiliyetine sahip elit gurubumuzu yetiştirmek zorunluluktur. Karmaşık ilişki ağlarını, bilgi kirletmelerini, çıkar guruplarının haince davranışlarını çözecek bu elit gurup, milletine karşı kurulan siber saldırıları da bertaraf edecektir. Terörist İsrail de Binbaşı Aviv Kochavin’in yaptığını, Türk çocukları da yapmalıdır. Türkiye, siber saldırılara her zaman hazırlıklı olmalıdır. Türk çocuklarından kurulacak bu tim, Türk’ün yeni fetih alanlarını da belirleyecektir. Unutmayalım ki, Birinci Dünya Savaşı kimyacıların, İkinci Dünya Savaşı fizikçilerin, Üçüncü Dünya Savaşı ise elektronikçilerin savaşı olacaktır.