Adına iklim değişikliği mi desek yoksa sonun başlangıcı mı desek bilemiyorum ama son yıllarda alışkın olmadığımız hava şartlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ne üzücüdür ki teknolojinin, bilimin bu kadar ileride olduğu bir dönemde, yaşadığımız bu doğa olayları bizleri oldukça zorluyor, maddi ve manevi kayıplara yol açıyor.
Geçtiğimiz günlerde özellikle kıyı bölgelerimizde yaşanan fırtınalar yerleşim bölgelerimizde çok ciddi hasalara yol açtı. İşin en trajik tarafı ise hiçbir şekilde yaşananlardan ders almayıp işi takdiri ilahiye bırakıyor olmamız! Karadeniz sahil şeridindeki şehirlerimizde 9 Bofor (Kuvvetli Fırtına) bir havada (75-88 Km/h rüzgâr hızı) çok ciddi sıkıntılar yaşandığına, yolların köprülerin alt üst olduğuna hepimiz bir kez daha şahit olduk.
Peki kurtuluş reçetesi nedir. Çok basit ama imkânsız! Neden imkânsız, sizde çok iyi biliyorsunuz ki bizim ülkemizdeki hizmet mantığı günü kurtarmak üzerine kurgulanmıştır. Ne zaman bu yolu bırakır sürdürülebilirlik üzerine bir mantık geliştirilebilirsek o zaman bu işlerden sıyrılırız.
Malumunuz yerel seçimlere az bir süre kaldı ve hemen hemen Türkiye’nin her yerinde belediyeler neredeyse 24 saat hizmet yarışına girmiş durumda. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” “İnsan hafızasının eksikliği unutkanlıktır” bunu bilen siyaset bilimciler 4 yıl boyunca yaşanan olumsuzlukların son 1 yılda, son 6 ayda yapılacak çalışmalarla unutturulacağını ve geçmişe dair olumsuz duygu ve düşüncelerini silineceğini siyasetçilere hatırlatırlar ve onlarda bu hızlandırılmış derinliği olmayan çalışmalara yönelirler. Bu çalışmaların sonucu da kısa bir zaman sonra kendini gösterir.
Bu sarmaldan kurtulmanın ülkemiz için en birinci yolu akıl ve izanın yönetimlere girmesidir. Bununda anahtarı başta yerel yönetimler olmak üzere devletin hizmet üreten birimlerinin siyasi partilerin arka bahçesi olmaktan çıkmasıdır. Bölge bölge, şehir şehir, üst ve alt yapı standartları net ve uygulanır olarak belirlenmeli, yapılan bütün işler uzun ömürlü olacak şekilde planlanmalıdır.
Geçtiğimiz hafta Avustralya’nın Melbourne şehrinde bulunma fırsatım oldu. Şehri ikiye bölen Yarre nehri üzerinde, Queens Köprüsü 1889 da yapılmış, (96 mt. uzunluk-30 mt. genişlik ) şehrin en önemli ikonik ve kültürel miras yapısı. Çeşitli dönemlerde onarım görmüş. Halihazırda şehrin en önemli yaya, araç ve tramvay köprüsü olarak hizmet vermekte. Şimdi Bolu’ya dönecek olursak bırakın bir asır öncesini erken cumhuriyet döneminde veya sonrasında şehir merkezinde yapılmış orijinalliğini korumuş, bugünkü ihtiyaca cevap verebilen bir yol bir köprü vs. var mı? Tabi ki yok! İşte fark burada!
Dolaysıyla gelecek adına planlı ve dirençli kentler oluşturmalıyız ki kalıcı uzun ömürlü sürdürülebilir hizmetler verebilelim. Şeffaf imar komisyonları, katılımcı belediye meclisleri, bilimi, aklı ve toplumun çıkarlarını savunan siyasetçiler, piyasacı değil kamucu yöneticiler çıkartmalıyız. Aksi takdirde bu afetler, bu ayağa kalkmış doğa ve iklim değişikliği kafamıza inmeye devam edecektir ve siyasetin kirlettiği kirlenmiş bu düzeni büyük yağmurlar dahi yıkayamayacaktır.