TÜRK Eğitim-Sen Bolu Şube Başkanı Mehmet Tuncay, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü dolayısıyla yazılı basın açıklamasında bulundu.
‘Devletimizin kurucu lideri, Türk Kurtuluş Savaşı’nın banisi, bağımsızlık savaşçısı Büyük Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 86’ıncı yılında sonsuz özlem ve minnetle anıyoruz’ diyen TÜRK Eğitim Sen Bolu Şubesi Başkanı Mehmet Tuncay; “Atamız; Türk yurdunun bekası, Türk milletinin hür ve müstakil yaşaması, Türk bayrağının şan ve şerefle dalgalanması için verilen nadide mücadelenin yol başçısıdır” ifadelerini kullandı.
O MİRASIN GELENEKLERİNE SAHİP ÇIKAN BAŞBUĞUMUZDUR
Atamız; 57 yıllık ömründe milli menfaatlerini, devletin ali geleceğini, millet egemenliğini her şeyden önde tutan cesaret arması değerimiz olduğunu belirten Tuncay; “Atamız; fikri hür, irfanı hür, vicdani hür nesiller yetiştirme ideali doğrultusunda hareket eden, ilerici fikirleriyle kurumları baştan aşağı dönüştüren, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmanın yapı taşlarını döşeyen mümtaz şahsiyetimizdir. Atamız; Osman Bey’den, Sultan Alparslan’dan, Fatih Sultan Mehmet Han’dan, Yavuz Sultan Selim’den, Kanuni Sultan Süleyman’dan ve daha nice muazzam Türk hükümdarından aldığı mirası koruyan, büyüten, o mirasın geleneklerine sahip çıkan başbuğumuzdur. Atamız; cumhuriyettir, bu ülkeyi bizlere vatan kılan birleştirici güçtür, müreffeh geleceğimizin mimarıdır. O’nun fevkalbeşer savaş yetenekleri, isabetli öngörü ve kararları, dâhiyane stratejileri, yenilikçi bakış açısı, çok yönlü kişiliği sayesinde hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğdu; hem de ekonomiden, hukuka, eğitimden, bilime, sağlıktan, kültür sanata kadar birçok alanda harikulade kalkınma hamleleri gerçekleştirildi” dedi.
ATATÜRK’ÜN LİTERATÜRÜNDE TESLİMİYETE YER YOKTU
Türk Eğitim-Sen Bolu Şube Başkanı Mehmet Tuncay açıklamasının devamında şu cümleleri kullandı; “Alelade kazanılmadı Türk bağımsızlık savaşı, şans eseri kurulmadı Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Atamız, O’nun kahraman silah arkadaşları ve aziz şehitlerimiz sayesinde milli varlığı tehdit altında olan Türk milleti müstevli devletlere karşı dirençle durdu, mandacı ve hegemonyacı zihniyete kafa tuttu ve nihayetinde makûs talihini yendi. Atatürk’ün literatüründe teslimiyete yer yoktu. O, her zaman ebedi bağımsızlığı, müşterek kıymetlerimizi, “tek bayrak, tek vatan, tek millet” ülküsünü merkezine aldı. Atamız nitelikli bir asker, fevkalade bir devlet adamı ve eşi benzeri olmayan bir lider olmasının yanı sıra eğitimci bir kişiliğe sahipti. Eğitime verdiği ehemmiyet ve eğitimciye olan itikadı da hayli yüksekti. O, sadece kurtuluştan kuruluşa değil, kuruluştan yükselişe uzanan sürecin eğitimle sağlanabileceğini çok iyi biliyordu. İşte tam da bu nedenle eğitimi kurtuluş mücadelesinin bir parçası olarak gördü ve Kurtuluş Savaşı’nın en buhranlı günlerinde, 1921 yılında Maarif Kongresini toplayarak, yurdumuzun dört bir yanından eğitimcileri bir araya getirdi. Kongrenin açılışını cepheden gelerek bizzat yapan Atatürk, yurt genelinde devasa bir eğitim seferberliği başlattı. Maarif Kongresi eğitim alanında yapılan ilk hamleydi ve elbette son olmayacaktı.
EĞİTİM ÖĞRETİMDE BİRLİĞİ SAĞLADI
Cumhuriyetin kuruluşuyla köylerden şehirlere okur-yazarlığın ve okullaşmanın artırılması, kız çocuklarının eğitim hayatında yer alması için zaman kaybedilmeden çalışmalar yürütüldü. Eğitim-öğretimde birliği sağlayan Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkarıldı, karma eğitim hayatımıza girdi, yeni Türk harfleri kabul edildi, Millet Mektepleri açıldı, Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu kuruldu, 1933 yılında İstanbul Üniversitesi, 1935 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açıldı. Eğitimde yapılan tüm bu yenilikler yeni dünyada varlığını sürdürme ve muteber bir konuma gelme mücadelesi veren milletimiz için hayati öneme sahipti. Atamızın, umut ışığımız olan genç nesilleri yetiştiren öğretmenlerimize, eğitimcilerimize itimadı da sonsuzdu. Onların toplumda hak ettiği konuma ulaşması, saygınlıklarının ve itibarlarının artırılması, yaşam şartlarının iyileştirilmesi için her türlü gayreti gösteren Atamız, Millet Mektepleri Başöğretmenliği ünvanını da kabul ederek, öğretmenlik mesleğine ne kadar kıymet verdiğini gösterdi. Tüm bu vasıflara sahip olan Atatürk’e yönelik ne yazık ki içimizdeki istilacıların, dışarıdaki izansızların saldırıları hiç tükenmiyor. Oysa Atatürk’e dil uzatanlar aslında bu ülkenin kurucu değerlerine, vatanımızın milletiyle bölünmez bütünlüğüne, İstiklal marşımıza, ay yıldızlı al bayrağımıza, “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesinde yer bulan milli kimlik idrakine düşman olanlardır.
RUHU ŞAD MEKANI CENNET OLSUN
Tüm cihan şunu bilmelidir ki; Atatürk’ten rahatsız olmak demek; Anadolu’yu işgal etmek isteyen emperyalizmin bu topraklardan sökülüp atılmasını, bir asır geçse dahi hala hazmedememek demektir. Atatürk’ten rahatsız olmak demek; Bu aziz topraklarda sonsuza kadar sürecek Türk varlığından rahatsız olmak demektir. Atatürk’ten rahatsız olmak demek; Türk devletinden rahatsız olmak demektir. Atatürk’ten rahatsız olmak demek; yeniden dünyaya nizam verecek yeni Türk medeniyetinin yükselişinden rahatsız olmak demektir. Atam; Ne emanetlerinin ayaklar altına alınmasına müsaade ederiz, ne de adının tartışma konusu yapılmasına… Ölmez fikirlerinin savunucusu olan bizler aynı zamanda gaflet, hıyanet ve cehaletle savaşının, Türk’ün ebedi varlığına ve Türk kimliğine adanmışlığının birer neferiyiz. Çünkü biz Sen’iz! Rahat uyu. Ecdadımızdan aldığımız ilhamla ile Türk’ün adını yüz yıllar boyunca yaşatacağız! Şanlı tarihimiz kutlu geleceğimize ışık tutuyor. Rabbimize şükrediyoruz ki; ömrünü Türk devletinin payidar olmasına vakfeden, Türk’ün öz yurduna can veren, milletimizi adalet, hukuk, eşitlik, demokrasi ilkelerinden taviz vermeden yöneten, keskin aklı, geniş ufku, derin feraseti ile adını asırlara taşıyan böylesi bir önderi bizlere nasip etti. Bu vesileyle; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu, Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, aramızdan ayrılışının 86. yılında özlem, rahmet, minnet ve Fatihalarla anıyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.