Aslen, Bafra, Samsun’nun Kolay nahiyesinden Hafız Hasan Fehmi Efendi ile Bolu'nun Müstakimler köyünden, Hatipoğlularından Emine Hanım'ın oğludur. Bodrum'da dünyaya gelmiştir. (1879) Babası öğretmen ve Bodrum Rüştiyesinin de kurucusudur.
Tevfik, ilk ve orta tahsilini Bodrum'da yapmıştır. Küçük yaşlarda Sara hastalığına yakalanır. Doktorlar, ailesine onu sıkmamalarını, kendi hâline bırakmalarını tavsiye ederler. Bu hastalığı ve tedavisi için yapılan tavsiyeler, onu disiplinsiz ve derbeder bir hayat felsefesine yöneltmiştir. Urla’da bir berber dükkânından işittiği ney sesi hayatının yönünü değiştirmiştir. Gönül insanı ve Mevlevi bir kişi olan berber Kâzım Efendi, Tevfik'e ilk ney derslerini vermiştir. Neyi üflemesindeki özelliği keşfeden Kâzım Efendi onu İzmir Mevlevihane’si neyzen başsısı Cemâl Bey'e gönderir. Böylece Tevfik kendisini çok kısa zaman içinde sanat çevresinin içinde bulur. Burada aynı zamanda şiir tarafını da geliştirir.
Şiir ve musiki merakı, onun disipline girmeyen ruhu için daha elverişli bir ortam hazırlamıştır. İlk önce İzmir’de Devrin büyük sanatçıları, Şairi Eşref'i, Tokadî-zâde Şekib'i, Tevfik Nevzad'ı, Abdülhalim Memduh'u, Bıçakçızâde Hakkı'yı tanır. 19 yaşında bir delikanlı olarak İstanbul'a gittiğinde (1899). Fatih civarındaki Fethiye Medresesine girer. Burada da İzmir'deki sanat çevresine benzer bir ortamın içinde bulmuştur kendisini. Aynı zamanda edebiyatı da seven Neyzen, Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendiyi, Hersekli Arif Hikmet'i, Halil Edib'i, İbnülemin Mahmut Kemâl'i tanır. Daha önemlisi ise kendisinin, birçoklarına garip gelen durumunu hoş karşılayan, himaye eden bir dost bulmuştur: Mehmed Akif! Akif ona Arapça, Farsça ve Fransızca öğretir, Yine Mehmed Akif'in aracılığıyla gelişen musiki kabiliyetiyle, musiki âlemlerinin yapıldığı konaklara ve saraya kadar girme imkânını bulmuştur. Mehmed Akif’le olan dostlukları son derece güçlüdür.
Ahmed Rasim, Tamburi Cemil, Hacı Arif Bey, Udî Nevres gibi daha çok önemli insanları tanımıştır. Devir Sultan II. Abdülhamid devrinin son zamanlarıdır. Artan baskı ile beraber, siyasi gizli faaliyetler de İstanbul’da artmaktadır.
Genel kurallara ve protokole sığmayan Neyzen Tevfık'in mizacı, bulunduğu ortamalar da birden patlak veriyor, olur olmaz sözleri hafiyelerin kulaklarına gidiyordu. Bu sebeple birkaç defa tutuklanmıştır. Bu durum, onun hayatını daha da disiplinsiz bir hâle getirmiş ve kendisini içkiye vererek meyhanelere dadanmıştır. İzmir Mevlevihane’sinden gelirken getirdiği tavsiye mektupları ona Mevlevihanelerin kapısını açıyordu. Yenikapı ve Galata Mevlevihanelerinde çaldığı ney sayesinde her şeye rağmen itibar görüyordu. Bektaşî tekkelerinde ise başka türlü bir itibar buluyordu. 1903 senesi ocak ayının son günlerinde bir yolcu vapuruyla Mısır'a gitmiştir. Buradaki hayatı ’da büyük bir maceradır. Bazen asil konaklara davet ediliyor, ney’i ve sohbeti dinleniyor, bazen derbeder şekilde günlerini sokaklarda geçirirken bazen de, Ezher Camisinde dersler veriyordu. Ayrıca Mısır'ın zenginlerinede musiki ney dersleri veriyordu. İstanbul'da Meşrutiyet'in ilânını duyar duymaz Mısır'dan ayrılır ve 21 Ağustos 1908'de İstanbul'a döner.
Kimi zaman zenginlerin himayesinde, kimi zamanda arkadaşlarının evinde kalan, günlerce kahvelerde barınan Neyzen Tevfik'in düzenli bir işi olmamıştır. 1930'lardan sonra, İstanbul Belediyesi'nin, sâdece himaye maksadıyla kendisine verdiği küçük miktar bir aylık dışında herhangi bir işi de olmadı. 28 Ocak 1953'te İstanbul'da ölen Tevfik’in cenazesi Kartal mezarlığında toprağa verilmiştir.
Müstakimler köyünden hemşerimiz olan Neyzen Tevfik. Bolu ile olan bağını ve ilgisini hiçbir zaman kesmemiştir.
Neyzeni ziyarete giden Boluluara sık sık ana köyünü ve durumunu sormuş ve bilgi edinmiştir. Kendi ifadesine göre Mustakimler köyünün tarihî bir değeri de vardır. Burası Bizanslılarla bizim sınırımız olup müstahkem bir mevkidir. Burada birtakım da gözetleme kulelerine ait kalıntıların olduğunu söyler. Bu görüşü doğrulayan birkaç kişi de olmuştur. Neyzen Tevfik, herhalde hiç alakası olmasa bir yerle bu kadar ilgilenmezdi. Bolu’dan ziyaretine gidenlere de daima ‘Hemşerim’ diye hitap eder, sık sık yeğenlerini sorar.” (Çele Dergesi. Şeref Sunar, 1964: 12)
Bolulu Nurettin Tekindor’un hatırat özelliği de taşıyan “Hayat Yarınını Bilmez” adlı romanında da Neyzen Tevfik’in Bolu günlerine dair bilgiler bulunur.
“Babam, uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra günün birinde memleketine dönen ve ömrünün geriye kalan yıllarını, demirciler çarşısından Akpınar mahallesine inilen yokuşun başındaki küçücük baba evinde geçiren ünlü bir neyzenden söz ederdi; amcamın boş zamanlarını, evinin dışında pek görülmeyen bu neyzenle geçirdiğini anlatırdı. Bodrumlu olduğu bilindiği için etrafındakileri pek inandıramasa da, derviş kılıklı bu kişinin ısrarla Neyzen Tevfik olduğunu, neyi büyük bir ustalıkla üfleyen ve adı belki de bir rastlantı sonucu Tevfik olan bu neyzenden, ağabeyi Fahri’nin çok şeyler öğrendiğini söylerdi.” (Tekindor, 2007:112)
Neyzen Bolu’yu hiç unutmadı
Neyzen Tevfik, ana memleketini hiçbir zaman unutmamıştır. Ölümüne yakın Bolu’ya ana memleketine gelmiş, önce o zamanki, Şekerci İsmail Efendi’nin dükkânı üzerinde bulunan zamanın kahvesine postunu serip memleketinin hevesli gençlerine ney dersleri de vermiştir. Neyzen’in hatırasına hürmeten 1960 yılında Bolu Belediye Meclisi Hal Pazarının kuzeyindeki sokağa Neyzen Tevfik Sokağı adını vermiştir.
Rindane bir hayat yaşayan Neyzen Tevfik, yalanı sevmeyen biridir. Büyük mutasavvıflara has özellikle Allah’ıyla konuşur:
Serserinim düştüm aşkınla meye
Nasıl girdin elimdeki şu ney’e
Hem beni seversin Neyzenim diye
Hem de sarhoş diye bühtan
Sesimiz Gazetesinin 11 Ocak 1962 tarihli sayısındaki yazı, Bolululara Neyzen Tevfik’i hatırlatırken Neyzenle ilgili olarak şunları kaydediyor:
“Onun için çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı, çok kitaplar basıldı, lakin Neyzen’in Bolu ile münasebetinden söz açan pek az oldu. Ölümünün 9. yıl dönümüne takaddüm eden şu günlerde birkaç satırımla bundan bahsetmeyi ve Boluluları bir vazifeye çağırmayı uygun buldum. Evet, hayatının tarihçesini veren her eserde Neyzen Bodrum’da muallim Hafız Hasan Efendi’nin oğlu olarak bildirilmiştir. Lakin Neyzen’in bir de ana tarafı vardır ki o da Boluludur. Bolu’da halen akrabaları mevcut olan Neyzen, sağlığında ana yurdu olan Bolu’ya ve Bolululara daimî muhabbet göstermiş, Cumhuriyetin ilk yıllarında Bolu’ya gelip burada yüksek kahvede hayli zaman hayranlarına Ney sohbeti sunmuş, hatta ders vererek çıraklar da yetiştirmiştir.
Cumhur Bandakçıoğlu