Geçmiş dönemdeki saldırgan, kavgacı gazeteciliğimizi yakından bilenler, zaman zaman soruyorlar; ‘Sana ne oldu böyle’ diye.
Aynı cevabı veriyorum.
Eskiden mutsuzdum ve mutsuz insan saldırgan, hırçın olur.
Artık mutluyum...
Kulağımızın arkasının dahi kalmadığını söylemiyorum saklıyorum.
Daha öncede yazdım ya; Sırtımızda o kadar çok bıçak yarası var ki, düzmek isteyenler, isteseler de sırt üstü yatıramıyorlar bizi artık.
Geçelim.
***
Çok uzun zamandır Alaadin Yılmaz’la ilgili bu yazıyı yazmayı düşünüyordum.
Bugün, yarın derken bir türlü olmadı.
Sosyal medya 30 Mart 2014 seçim sonrasını anılardan hatırlatınca;
İtiraf etmenin zamanın geldi dedim.
Evet bugün ki mutluluğumu Alaaddin Yılmaz’a borçluyum.
Şaka yapmıyorum, mizahta değil...
***
Yıl 2007-2008’di sanırım.
Havadis gazetesini henüz açmamıştım.
Hüseyin Aykan’ın başında olduğu Ekspres gazetesinde yazıyordum.
İlk yazım FETÖ’nün Abant toplantılarını anlatan; ‘İhanet Bir Bilmecedir’ başlıklı yazımdı.
Ardından ‘Bolu Belediyesinin Yolsuzluk Üçgeni’ başlıklı seri yazılarım geldi.
Alaaddin Yılmaz’la kavgamız böyle başladı.
Çok ağır yazılarım oldu.
Bir seferinde; ‘hadis ortada beytülmalı yiyenin cenaze namazı kılınmaz’ dedim.
Haklı olarak dava açtı.
Şimdi elimde Yargıtay kararı var!
Yani ben yazdım, Alaaddin Bey suç duyurusunda bulundu.
İkimizde hızımızı alamadık diyebilirim.
Bir seferinde Belediyenin kadın avukatına duruşma sonrası;
‘Her şey apaçık ortada, kaybedeceğiniz davayı niye açıyorsunuz?’ diye sorduğumda.
Alaaddin Bey’e anlatamıyoruz. ‘Her habere, yazıya suç duyurusunda bulunun’ diyor. Bizde bulunuyoruz’ demişti.
***
Artık öyle bir hale gelmiştim ki;
Her sabah mesaiye adliyede başlıyordum.
Ya ifadeye savcının yanına, ya da duruşma salonuna hakim karşısına.
Yeni işe başlayan bir avukatın 1 yılda alamayacağı kadar, hakkımda dava açılmıştı.
Açılan davalar öyle bir hale geldi ki, aynı gün aynı saate iki duruşmam oluyordu.
Yani duruşmalar dahi çakışıyordu.
Birine Zuhal, diğerine ben giriyordum.
Mübaşir Mehmet amcanın beni avukat sanacağı kadar vardı.
Konuyu Zuhal’e getirmişken devam edelim.
***
Zuhal, kendi dünyasında mutlu olmaya çalışan, idealist ama sosyal hayatın içine çok girmeyen bir avukat.
Gazetenin ve benim avukatım ama bakıldığında farklı dünyaların iki insanı.
Zuhal, mesai çıkışı evinin yolunu tutan, ben gece evin yolunu bulamayan biri.
Zuhal, kavgadan- kaostan uzak duran, ben hiç kimse bulamazsam kuyruğuna sataşan biri.
Alaaddin Yılmaz’ın bitmek tükenmek bilmeyen suç duyuruları,
Dönemin bazı savcılarının içerik önemli değil Mehmet Demirci varsa düşünmeden açtığı davalar.
Zuhal’le birbirimizi tanımamıza vesile oldu.
O, zedelenir korkusuyla yüreğimin tenhasına sakladıklarımı gördü.
Ben, o hassas, çekingen bedende ki cesareti, hoşgörüyü gördüm.
Alaaddin Yılmaz, o suç duyurularında bulunmamış olsaydı.
Benim Zuhal’le bir araya gelmem, onu tanımam imkansızdı.
Birbirimizi tanımamızda ve sevmemizde en büyük pay sahibi Alaaddin Yılmaz’dır.
İyi ki onlarca suç duyurusunda bulunmuş.
Bundandır ki hep söylerim;
Alaaddin Yılmaz’ın şahsıma ve gazeteme karşı yaptığı zulümler, haksızlıklar, adaletsizliklerden dolayı asla kin ve nefretim yoktur. Hakkım helaldir.
Onun sayesinde mutlu bir yuvam, yanında tüm dertleri unuttuğum sevdiğim vardır.
***
Bugüne gelelim;
Aradan geçen 4 yılın ardından Alaaddin Yılmaz tekrar siyaset sahnesine döndü.
Kimileri şuan ki tavrını doğru buluyor, kimileri eleştiriyor.
Ben eleştirenlerden yanayım. (Eski huy değişmiyor işte)
Şaka bir yana.
Ak Parti’nin kurucu il başkanı ve 3 dönem Belediye Başkanlığı yapmış olan biri, aday adayı olmaz.
Olacaksa aday olur.
Gelirler; sana ihtiyacımız var, şu listeyi hazırla seçime gir derler, sende kendi listeni hazırlar seçime girersin.
Belli ki bu 4 yıl Alaaddin Bey’in egosunu bayağı törpülemiş.
Ama o törpülenme burada olmamalıydı.
Birde listeye giremediğini düşünün, ki öyle gözüküyor...
Ha davam, partim her şeyi yaparım laflarını geçin.
Herkes çaycılık dahi yaparım der ama nedense çayı hep Kemal amca demler.
O lafları anlatacak külah dahi kalmadı.
Geçelim...
Yeri gelmişken şunu söyleyeyim;
Genel Merkezin yerinde olsam, hadi görelim seni bakalım der, Alaaddin Bey’i 3’üncü sıraya koyarım.
Lakin onların öyle bir derdi olduğunu düşünmüyorum.
***
Ak Parti’de liste ne olur;
Tiryaki veya Fatih Metin listeye Ankara’dan oturur mu?
Yoksa benim Arzuladığım gibi;
Ablam, abim, yoldaşım mı olur bilinmez?
Çokta umurumda değil,
Bu yönetim, bu fitne, fesat olduktan sonra pek bir şey değişmez.
Nasrettin Hoca misali, şuna değmişti, buna değmemişti deyip, silip yiyeceğiz.
İyisini bulamayız ama en az kötü olanı seçeceğiz.
Belli ki, günahımız çok, daha çekeceğiz...