Sevgili Ahmet Amca;
Mektubu başlamadan önce neden 2’inci mektup olduğunu anlatayım.
Birinciyi ne zaman yazdın? diye soranlar olabilir.
Ahmet Amcaya ilk mektubu Havadis’in yayına başladığında yazmıştım.
Daha doğru ifadeyle, Ahmet Amcanın bana yazdığı mektuba cevaptı.
Hala saklarım.
***
Yıl 2011
Havadis Gazetesi yayına başlamış ve ben gazeteyi düzenli olarak Ahmet Amca’ya gönderiyordum.
O dönem bizim poster Atatürkçüler ve ikinci Cumhuriyetçiler gazetenin ilk sayfasında Türk Bayrağı ve Atatürk fotoğrafı yok diye eleştiriyorlardı.
Kafaları hala aynı, yıllar geçti değişen bir şey yok.
Vermek istediğimiz mesajı kim anlayacak diye beklerken;
Gazetenin 2’inci veya 3’üncü sayısıydı, Ahmet Amcadan mektup geldi.
Gazetenin yayın politikası hakkında övücü cümlelerin ardından; ‘Kutsal Türk bayrağımızı ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafını gazetenin künyesine koyup, ‘Misak-i Milli sınırları içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez’ sözüne yer verdiğin için ayrıca tebrik ediyorum. Çünkü künye gazetenin kalbidir' diye yazmıştı.
Evet, vermek istediğimiz mesajı bir tek Ahmet Amca anlamıştı.
Eeee Ahmet Baysal kolay olunmuyor.
Velhasıl ilk mektup, Ahmet Amcanın yazdığı o mektuba cevaptı.
Bu Ahmet Amcaya yazdığım 2’inci mektup, hislerim o dur ki devamı gelecek.
***
Sevgili Ahmet Amca;
Beni sorarsan,
Seçim, siyaset derken çok yoruldum.
Birkaç aydır ruhumu dinlendiriyorum, yaylalara gidip Bolu’nun derelerinde kırklanıp arınmaya çalışıyorum.
Biraz uzaktan seyredeyim dedim ama huy bu değişmiyor işte.
Baktım ki, herkes, o, şuna ne dedi. Bu ne söyledi gibi dedikodunun peşinde,
Olan yine Bolu’ya oluyor, dayanamadım.
Dağlarda papatya toplamayı bıraktım, yine kalemi elime aldım.
Hisar tepesi, eski Adliye binası, Millet Bahçesi, 100 yıl parkı, Seben sulama projesi, Tekke Barajı, Gölköy Projesi, kolektör hattı, arıtma, yeni sanayi, tapu toplulaştırması, Köroğlu dağları master planı derken dert bir değil elvan elvan.
Bir yerden başlamak lazım...
Bir de unutmadan, insanlar çok değiştiğimi söylüyorlar ama yanılıyorlar.
Zedelenir korkusuyla kalbimin en tenhasına sakladıklarımı göremeyenlerin hal benzetmesi.
Ha, kavgadan yorulduğum doğrudur.
Lakin Rabbim bizim kaderimize Bolu için savaşmayı yazmış, değişmiyor.
Sadece Yurdaer Kalaycı’nın nasihatini dinliyorum,
Artık; ‘Allah Allah’ deyip kahramanlığa soyunup ortaya atılıp dayak yemiyorum, savaşı kazanmanın yollarını arıyorum.
***
Sevgili Ahmet Amca;
Bu mektubu sana yazmamım sebebi,
Biliyorum, beni yine sadece sen anlayacaksın, diğerlerine anlatıp boşa vakit geçsin istemem.
İzzet Baysal Şükran Günlerini büyük bir üzüntüyle takip ettim.
Kent Konseyi bu işi başaramadı deyip işin kolayına kaçmak istemiyorum.
Lakin şunu gördüm ki;
İzzet Baysal Şükran Günlerinin felsefesini değiştirmenin zamanı geldi.
Her geçen yıl İzzet Baysal ruhundan biraz daha uzaklaşıyoruz.
Tekrara düşüp, sıradanlaşıyoruz.
Mütevelli heyetinde ki yeni isimler umut yanımız.
Lakin alışıla gelmiş kalıpları nasıl kıracağız inan bende bilmiyorum.
Oturup etraflıca düşünmenin ve tartışmanın faydalı olacağına inanıyorum.
***
Sevgili Ahmet Amca;
Sadece İzzet Baysal Şükran Günleri değil, başka konularda da değişiklik şart artık.
Geçen Gençlik Spor Müdürlüğünün Deneyap Atölyelerinde eğitilen çocukları gördüm.
Her biri cihan parçası,
Bunun yanında ilimizde yetişen birçok genç sporcumuz var.
Maddi sorunlardan, imkansızlıklardan yok olup gidiyorlar.
Vakfın da bu anlamda yatırım politikalarını düşünmesinde fayda var.
***
Sevgili Ahmet Amca;
Yıllar önce yine dile getirmiştim.
Oturup konuşmuştuk.
Hatta gayet olumlu karşılamıştın ama sanırım 10-12 yıl geçti bir yol alamadık.
Şu hakemli dergilerde makalesi yayımlanan akademisyenlere verilen ödüller.
Belki çok büyük bir bütçe tutmuyor ama
Bu yayınların bize, Bolu’ya ne faydası var.
Hocalarımız kendi akademik kariyerleri için o makaleleri zaten yayımlamak zorunda.
Ayrıca TUBİTAK’tan da ödül alıyorlar.
Yıllar önce söylediğim gibi;
Biz kendi alanında Bolu için çalışma yapan hocalarımıza ödül versek.
Onları Bolu için araştırma ve çalışma yapmaya teşvik etsek.
Hem Bolu ile üniversite arasındaki bağı güçlendirmiş, hem de şehre bir katkı sağlanmış oluruz.
Ne dersin...
***
Aslında daha çok konu var ama senide yormak istemiyorum Ahmet Amca,
Siyasilere, bürokratlara mektup yazmaktan bıktım.
Onlara sevdamızı anlatamadık.
Bilirim ki, hassasiyet sevgiden gelir.
Seven sevdiğini sakınır, hassas olur.
Ve yine bilirim ki, kalp görür, el dokunur.
Mektubumu bitirirken, duam o dur ki;
Rabbim sizlere sağlık ve uzun ömürler versin.